29.02.2008

Grant'dan ilk değişiklik sinyali


Tottenham yenilgisinden sonra Avram Grant'dan 2004 yılından bu yana uygulanan 4-4-3 sisteminde değişikliğe gitme sinyali geldi. Buna göre West Ham karşısında Drogba-Anelka ikilisini öne çıkarabilmek amacıyla 4-1-3-2 sistemi ile oynayabilecekleri haberleri geliyor. Değişmeyen defansın önünde Makelele ya da Obi Mikel orta sahada da Lampard, Ballack ve Essien olacak. Tabi kanatlar ne olacak bunu merak ediyorum. Kilit soru da bu sanırım.

Ben almiyim, teşekkürler.


Yazmiyim yazmiyim dedim ama en sonunda dayanamadım. Bu nasıl bir algı, nasıl bir bakış açısıdır iki gündür hayretle okuyor izliyorum. Bu nasıl bir fanatikliktir? Herkesin üzerinde bir forma olmak zorunda mı ya da üzerinde forma olan herkes o forma doğrultusunda konuşmak zorunda mı? Hakemin herhangi bir taraf için de değil ama sahadaki futbol için berbat bir yönetim gösterdiğini bir iki kişiden başka ifade edebilecek yürekli kimse yok mudur bu ülkede. Gökhan'a göserilen sarı kartın zorlama olduğu ifade edilirken Lincoln'ün ilk sarı kartının da aynı yaklaşımda olabileceği söylenemez mı? Lugano'nun ilk sarı kartının çok ağır olduğu söylenirken ikinicisinin kesinlikle tartışılamayacağı söylenemez mi? Hakemin Fenerbahçe aleyhine kararlar aldığı söylenirken, ilk yarı sonunda alelacele ilk yarıyı bitirerek olası Galatasaray gölüne engel olduğu eklenemez mi?

Bilemiyorum bir takımın taraftarı olmak kayıtsız şartsız ve olay her ne şekilde olursa olsun o takımı desteklemek midir? Ben hiçbir zaman bu şekilde düşünmediğim için gerçek bir taraftar olarak görülmeyebilirim belki bazıları tarafından. Eğer taraftarlıktan anladıkları bu ise ben almiyim, teşekkürler.

Hiç olmazsa fotoğraf olarak maçtaki güzelliklerden birini göstereyim istedim, zaten içeride konuşulacak güzel birşey de yok.

Son 100 Gün...

28.02.2008

Çekirge





Dün tahmin falan mı ettim de iki kaptanın fotoğrafını kullandım acaba. Yok tabi değil de yani 88. dakikada olunca bu kez gol artık buna direnç ya da kazanma hırsı değil de çekirge demek istiyorum ve artık kaçamasın istiyorum. Hakikaten ben şampiyonlukların hep rekabet içerisinde olmasını istiyorum ama şampiyon olacak takımın da bunu haketmesi lazım. Uzun lig maratonu içinde bir kaç karşılaşmada geriden gelip kazanırsın ya da son dakikada gol bulursun, o gollerin hazzı da hiçbirşeyde olmaz ama bir süreden sonra bu bende o takımın bu şampiyonluğu haketmediği düşüncesinin oluşmasına yol açıyor. Arada bir de hakederek kazanacaksın hocam. Yani galibiyet dediğin bazen de galibiyet gibi olmalı. Beşiktaş gibi. Geçen hafa Galatasaray ve Fenerbahçe kaybedince hemen Beşiktaş'lı arkadaşlar biz alırız bu sene lafları etmeye başladılar. E yani bu Beşiktaş'da ligi kazanacaksa eğer hakikaten durup düşünmek lazım. Neyse o başka bir yazının konusu, lafı dağıttık yine. Hafta sonu Roma içeride Parma ile Inter Napoli'ye gidiyor. Milan zaten bu sene de Şampiyonlar Ligi ile avunacak gibi. Haydi hayırlısı.

27.02.2008

Inter Milan - AS Roma


Bir futbolsever olarak bırakın bir takımın herhangi bir ligi domine etmesi, yıllar süren rekabet içinde farklı takımların olmaması bile bir memnuniyetsizliğin nedenidir. Türkiye ligini sanırım zaman zaman sıkıcı kılan bu şampiyon çeşitliliğinin olmamasıdır. 2005-2006 yılındaki şike skandalından bu yana tam olarak Serie A'e hükmeden Inter'in bu yıl da aynı istikrarını devam ettirmesi bu akşam oynanacak kritik karşılaşmaya bağlı. Puan farkı 9, eğer 12 puan'a çıkarsa şampiyonluğun bu yılki adresi de neredeyse belli olacak. Zira Juventus ve Milan'ın da nefesinin bundan sonrası için yeterli olacağını sanmıyorum. Arada sırada tanınmayacak maçlar oynasalar da (bakınız 3 Şubat Siena karşılaşması 3-0) mümkün olduğunca istikrarlılar. Inter maçları ligi domine ettiği kadar edemiyor bu yıl ancak bir çok defa ne kadar dirençli ve kazanma hırsı ile dolu olduklarını gösterdiler en azından. Bu yıl ağustosta İtalya Süper Kupası'nı 1-0 ile Roma müzesine götürmüştü ardından ligin ilk yarısında Inter Roma'yı 4-1 ile dağıtmıştı hatırlayacağımız gibi, hem de Roma'da. Biz rekabetten yana futbolseverler Roma'yı can-ı gönülden destekliyoruz.

26.02.2008

Zor Karar




Nispeten dengeli bir yıl yaşıyoruz büyük ligleri düşünürsek, İtalya'da yıllardır Inter'in ligi domine etmesini saymazsak büyük takımlar arasında sadece Valencia'nın gerçekten kötü bir sezon geçirdiğini söyleyebiliriz. (Deportivo'da zaten yıllardır bir düşüş söz konusu, en son 2003-2004 sezonunda ilk 5'de yer almışlardı)
Ironik olan Quique Flores'in 29 Ekim 2007 tarihinde kötü gidişe son vermek amacıyla görevden alınmasının ardından kendileriyle ilgisi olmayan bir çok kişinin ve organizasyonun işleri yolunda gitmeye başlarken, onların kötü gidişi daha da hızlanmaya başladı. Kötü dedikleri gidiş 9 maçta 6 galibiyet 3 yenilgi iken, ilaç olarak getirilen Koeman'ın performansı 12 maçta 2 galibiyet, 3 beraberlik ve 7 yenilgi olacaktı. Yani tam bir gelen gideni aratır performansı size. Koeman'ı futbolcuyken de sevmezdim teknik adamken hiç hazzetmiyorum ama Valencia açısından hakikaten üzülmemek elde değil. İspanya ligini seyredilir kılan takımlardan bir tanesinin, bu kadroyla bu kadar kötü oynaması şaşırtıcı. Tamam dengesiz oyunculardan oluşan bir takım ama yine de gidişatın bu kadar kötü olmaması gerekir. Bu giriş kısmından gelmek istediğim sadet ise Manuel Fernandes olacak bugünlük. Dün akşam City'ye karşı izlemeye çalıştığım (sakatlığı dolayısı ile yalnızca 10 dakika oynayabildi) Portekizliyi gördükçe sürekli aklıma Valencia geldi. İyi bir Valencia'ya ne kadar da yakışacağını ama 4 Ocak tarihinde yapılan anlaşma ile kendisini yıl sonuna kadar Everton forması ile izleyeceğimizi öğrendik. Manuel evinden Valencia'yı izlediği her karşılaşma sonrasında Liverpool kentinde geçirdiği her güne şükrediyordur mutlaka. Zira o takıma alışmaya başladı, taraftarlar geçen yıldan sonra bu yıl daha da iyi olduğunu gördükçe onu sahiplenmeye başladılar. Mukavelesinde 60 Milyon Euro yazıyor istediği yere gidebilmesi için ama Koeman eğer orada kalabilirse çok daha azına elinden çıkaracaklarına bahse girerim.

Bir yıl ceza mı?

Birçok sakatlık var bu şekilde tanık olduğumuz ve olacağımız. Bunun için aslında çok da fazla kasıtlı yada değiline bakarak bir ceza formatı oluşturulabilinir mi diye düşünüyor insan. Kasıt olsun olmasın bir futbolcunun kariyerini -Dünya Kupası'nı da kaçıracağını düşünürsek- bu kadar etkilemeye hakkı yok gibi geliyor bana. Okan Buruk'un "genç yetenek" diye nitelendirildiğü yıllarda yanlış hatırlamıyorsam bir Beşiktaş maçında bacağı kırılmıştı. Maçın hakemi de Erman Toroğlu diye hatırlıyorum. Faul bile vermemişti, şimdi sorun hala faul olmadığını söyler ama Okan'ın kendini bulması epey zaman almıştı o dönem. Yahoo futbol sayfasında bir anket açmış Martin Taylor'a ne kadar ceza verilmeli sorusunu sorarak, şu anda 269 oy'un %32'si Eduardo futbola dönene kadar yanıtını vermiş. Biraz ağır mı belki ama futbolu güzelleştirenden yana olmak lazım felakete dönüştürenden değil.