17.07.2008

Herkese Geçmiş Olsun


Yeni eve taşındık ve internetimiz artık bağlı.

Artık daha düzenli, daha konsantre olucaz.

Umarım.

Tekrar Merhaba.

16.06.2008

Final - Round V

Tam tahmin ettiğimiz gibi oldu ve Celtics turu Boston'a bıraktı. Lakers, Los Angeles'deki son karşılaşmada Celtics'i 103-98 yenerek umutlarını sürdürdü.

Lakers'da hep bahsettiğimiz problemler dün akşam yoktu. İlk 5 kendilerinden beklenen düzeydeydi. Odom 20 sayı 11 rebound, Gasol 19 sayı 13 rebound, Kobe 25, Fisher ise 15 sayı ile gerekeni yaptılar. Böyle olunca tabi işler çok daha kolay oluyor.

Celtics'de Pierce'ın 38 sayısı, Garnett'in 13 sayı 14 reboundu ve Allen'ın 16 sayısı başabaş mücadelenin galibiyet ve şampiyonlukla sonuçlanması için yeterli olmadı. Rondo'nun daha fazla katkı yapması gerek yoksa Boston'da da işler zorlaşır.

Herşeye rağmen Celtics'in Boston'da oynanacak iki karşılaşmadan birini mutlaka kazanacağını zannediyorum, Lakers'ın bundan sonra seriyi çevirmesi çok zor görünüyor.

Türkiye:3 Çek Cumhuriyeti:2 "We Know Drama"

Gerçekten de öyle ama, bir takım iki maçını da bir şekilde drama haline getirerek kazanırsa söylenecek başka bir söz olmaz. Çek Cumhuriyeti gibi bir takıma topa sahip olmada %57'lik bir üstünlük kurmak da bizim gibi bir takım için kolay bir şey değil.

Son 15 dakikasında kadar kimsenin umudunun olduğunu zannetmiyorum. İlk golden sonra bile penaltıları kim atar, bir gol daha olursa diye geçiriyordum içimden. Üç gol hakikaten kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu eminim.

Takımın gaza gelmesi bizim galibiyetler için elbette en gerekli olan şey ama Hamit'in ileri doğru hamleler yapması, Sabri'nin sağ içde değil, kanatta oynamsı, ikinc yarıya tek forvet çıkan Nihat ile orta saha arasındaki alanın az olması gibi bir çok yapılan güzel hamle hakikaten bu futbol mucizesini gerçek kıldı.

Bu üç karşılaşma gösterdi ki bu takım turnuvanın en sıkıcı futbolunu da en izlenir, en zevkli futbolunu da aynı maç içinde oynayabiliyor. Bu gerçekten de enteresan işte, o zaman Hırvatistan maçı için bir öngörüde bulunmayalım.

Yunanistan:0 Rusya:1

Benim gibi hücum futbolu sevenler için bu kupanın en güzel gelişmelerinden biri kuşkusuz defans kurgusu ile ünlenmiş takımların çöküşü olacak belki de. En önemlisi ise Yunanistan tabi.

Otto İsveç karşılaşmasına göre nispeten ofans bir takım çıkardı aslında Rusya karşısına. 4-5-1 ile 4-3-3 arasında gidip gelen bir diziliş. Ama siz 5-4-1 oynamaya alışmış bir takıma böyle bir değişikliği yaparsanız Rusya gibi aslında takım beyni olmayan bir takıma bile oyunun kontrolünü kaptırabilirsiniz. Nitekim öyle oldu. 4-1-4-1 oynayan Rusya maç boyu aktif olan, gol arayan taraftı ve gali gelip İsveç'le final oynamaya hak kazandı. Bir önceki postu bitirdiğim gibi bitireyim, İsveç'i çeyrek finale daha yakın görüyorum.

İsveç:1 İspanya:2

İspanya ilk maçlar sonunda Hollanda ile karşılaştırılıyordu doğal olarak. İsveç karşısında yine aynı kadro ile sahadaydılar, istedikleri gölü de buldular aslında. Ama Ibrahimoviç'in golü onları bir anda beklemedikleri ve düşünmedikleri bir beraberliğe itti. İşte İspanya takımının defans problemleri bir tek Ibrahimoviç karşısında bile ortaya çıktı. İkinci yarı onunda oyunda olmaması İspanya'yı rahatlatırken, İsveç'in bu maçı sadece berabere biteceğini gösteriyordu.

İspanya Hollanda kadar agresif bir takım değil ama fırsatları çok iyi değerlendirebilecek, eksta adamları var. İsveç ise Rusya ile final karşılaşmasına çıkacak. Herşeye rağmen ikinci tura yakın olarak gördüğüm takım.

14.06.2008

Hollanda:4 Fransa:1

Bir futbol resitali, uzun süredir izlediğim en keyifli karşılaşmalardan biriydi açıkçası. İtalya maçından çok daha keyifliydi, zira Fransa'da hiç 4-1 kaybetmiş bir takım gibi oynamamıştı.


Domenech 3 farklı değişiklik ile çıktı Hollanda karşısına. Hücumda Anelka ve Benzema'yı kenarda oturtup yerlerine Henry ve Govou ile başladı. Defansta ise Abidal'ın yerine Evra ile. Peki nasıl bir karşılaşma geçirdiler derseniz, bir kere ilk yarının ikinci yarısı ile hemen hemen tüm ikinci yarı müthiş bir hırsla gol aradılar. Ama top tutmakta zorlandıklarını söylemem gerek. Zira maç sonunda Hollanda'nın %53'e %47'lik bir topa sahip olma üstünlüğü vardı. Ribery her yere koştu ama gerekli yaratıcılıktan uzaktı bence, Henry'de çok çabaladı ama tam 2-1'i bulduklarında yedikleri gol onların direncini kırdı, maçı da. Eğer bir süre Hollanda cevap veremeseydi maç farklı yönlere gidebilirdi diye düşünüyorum.

Van Basten ise doğal olarak kazanan takımı bozmadı. Yine 4-2-3-1 ile başladı. Bu arada okuduğum bloglardan birinde-kimde olduğunu hatırlayınca link vereceğim-bununla ilgili bir yorum okumuştum kesnilikle katılıyorum. Doğru adamlarla gelecek uzun yılların en etkili şablonu olabilir diye düşünüyorum 4-2-3-1'in. Tabi uçtaki 1 Nihat olursa işiniz zor, o yüzden diyorum doğru oyuncularla. Neyse kadronun güzelliği tabi değişikliklerden sonra da takımın aynı şekilde-hatta daha da etkili- olarak maçta tutunmasını sağlıyor. İkinic yarıda Engelaar-Robben, Kuyt-Van Persie ve Van der Vaart-Bouma değişiklikleri yaptı. Van Bronckhorst'u Engelaar'ın yerine çekip, Bouma'yı Van Bronckhorst'un yerine monte etti. Sneijder'i ortaya çekip Robben'i de ait olduğu yere, yani sol kanata aldı. Kuyt ile de Van Persie zaten sağ kanattaki değişikliği gerçekleştirdiler. Ama tabi inanılmaz hareketli ve üretken bir ofans hattı olduğu için herkes her yerde gibiydi. Hollanda'nın defans direncini de iyi buldum bu kez. İtalya karşısında da fena değildiler ama Fransa maçında çok daha sağlıklı bir şekilde test etme imkanları oldu durumu. Keyif veriyorlar ne diyelim.

İtalya:1 Romanya:1

Donadoni anlaşılan eleştirlerden epey etkilenmiş, zira oldukça farklı bir kadro ile sahadaydı. 4-3-3'ün yerine bu kez 4-2-3-1 gibi bir dizilişle sahadaydı. Di Natale'nin yerine Del Piero, Ambrosini ve Gattuso'nun yerine de Perotta ve De Rossi ile başladı. Defansta ise bu kez Grosso ve Chiellini vardı. İtalya ayarındaki bir takım için 5 değişiklik birden çok fazla tabi. Pek de normal değil ama birçok yönden ilk maçta uyarılar veren bir takım için daha farklı birşey düşünülemezdi zaten. Fakat yine de pek başarılı olduklarını söyleyemeyiz. Romanya karşısında biraz üstün bir futbol, fakat yine verilen dünya kadar gol pozisyonu. Mutu'nun kaçırdığı penaltı olmasa şu anda çoktan geri dönüş biletlerinin tarihleri belirlenmiş olacaktı. Seyesinde umutlarını son maça bıraktılar. Daha önce böyle kötü başlayıp kupa kazandıkları oldu ama bu kez pek umut yok gibi.

Romanya ise hakikaten tarihi bir fırsatı tepmiş oldu böylece. Genel olarak iyi bir görüntü verdiler aslında, Hollanda onları bir üst tura taşır mı bilinmez ama iki büyük dev karşısında da ezilmediler en azından, ölüm grubunda güzel mücadele ettiler. Çeyrek finalde olmaları haksızlık olmaz.

13.06.2008

Final - Round IV

Taşıma su ilw değirmen dönmeyeceğini söylemeye çalışmıştık daha önce nitekim dönmedi. Lakers şampiyonluk yolunda çok önemli bir karşılaşmayı kaybetti ve umutlarını kalan 3 maçı kazanmayı gerektirecek şekilde zora soktu.

Celtics'de belli bir oyun standardında oynayan ilk 5'in yanında sürekli kenardan gelip çok ekstra işler yapan oyuncular var. İşte farkı doğuran da bu oluyor. Lakers ise maalesef ilk 5 oyuncularından bile yeterli katkıyı göremiyor. Tabi her maç da bir Vujacic çıkmıyor. Dün akşam Celtics'de Paul Pierce 20, Allen 19, Garnet 16 sayı 11 rebound ile oynarken, benchten gelen House 11, Posey 18 sayı ile galibiyetin en büyük mimarları oldular. Guard Rondo'nun gününde olmadığı zaman benchten gelenler onun boşluğunu fazlasıyla kapatmış oldular.

Lakers ise 3 oyuncunun double double yapmasına rağmen yine de katkılarının belli bir seviyede kalması yüzünden Celtics karşısında duramadı. Kobe 17 sayı 10 asist, Odom 19 sayı 10 rebound, Gasol'de 17 sayı 10 rebound'luk performansları ile sahadaydılar. Fisher 13, Radmanovic ise 10 sayı kaydetti. Lakers'ın benchi 15 sayı atarken, Celtics'de bu rakam 35 idi. Şimdi pazar günü Los Angeles'da son bir maç var, Lakers umutlarını Boston'a taşımak için, Celtics ise şampiyonluğu Boston'da kutlamak için elbirliği ile seriyi Boston'a taşıyabilirler. Ya da Celtics riske girmeyip California'da işi bitirmek isteyebilir ama ilk olasılıl daha muhtemel.

Not: Fotoğrafları siyah-beyaz seçtim bu sefer, bakalım beğenecek misiniz?

Avusturya:1 Polonya:1

Bu kupanın ev sahipleri gerçekten de renk katıyorlar. Aynı İsveçre için söylediğimiz kelimeleri Avusturya için de çok rahat tekrarlayabiliriz.

Özellikle maçın ilk 10 dakikasında mükemmel bir Avusturya izledik, oyunu domine etmeleri, girdikleri gol pozisyonları ile buradan hiç olmazsa bir puanı çoktan haketmişlerdi. Zira Hırvatistan karşısında yenilen Almanya olacak bir sonraki karşılaşmada karşılarında, umarım aynı güzel oyunu orada da sergileyip kupayı bitirirler.

Polonya'nin eleme maçlarını nasıl Portekiz'in önünde bitirdiğini hala anlamış değilim. Onlar da tipik eleme maçları takımı hüvviyetine bürünüyorlarsa bu acıklı bir durum oluyor bir süre sonra. Rekor puanla bitirilen eleme grubu maçları, büyük bir beklenti, ardından gelen büyük hayalkırıklıkları. Romanya, Çek Cumhuriyeti gibi takımların yıllardır yaşadığı problemler arasında. Son maçta karşılarında Hırvatistan olacak, Almanya'nın Avusturya yenilgi ihtimalinden hareketle çıkarılacak bir şansları var, tabi Avusturya ile de aynı puan olmaları ayrı konu.

Hıvatistan:2 Almanya:1

Hakikaten gittikçe daha zevkli bir kupa oluyor Euro 2008. Ve gerçek anlamda ilk sürpriz de Hırvatistan'dan geldi. Benim için süpriz adaylarının bir altında yer alan takım, en büyük şampiyonluk favorisi Almanya'yı 2-1 ile geçti ve grup lideri olmayı garantiledi.

Klasik birer 4-4-2 takımının karşılaşması aslında maç boyu ortadaydı, kırılma anı sanırım tam da Hırvatların 2. golü attıkları anda oldu. Zira Almanlar o dakikalarda berberliği zorluyorlardı ki kalelerinde 2. golü gördüler. Acaba Kahn olsaydı o 2. gol olur muydu diye düşünüyor insan. Genel olarak topa hakim olan taraf Almanya'ydı aslında ama Hırvatistan çok kolay gol pozisyonuna girebilen bir takım, zira maç sonu istatiklerinde de Almanya'nın kaleyi bulan 4 şutu varken, Hırvatistan'ın 8 şutu vardı.

Bir açıdan bakıldığında bu Almanya'nın şampiyonluğu için bir musibet olabilir. Zira kupanın yine favorilerinden İtalya ve Fransa'nın iyi başlangıçlar yapamaması onların kendilerini rahat hissetmelerine neden olmuş sanırım. Avusturya karşısında herkesin doğal olarak beklentisi rahat bir galibiyetle, Portekiz'in rakibi olmaları. İşte size tadından yenmeyecek bir eşleşme daha. Umarım böyle olur.

İsviçre:1 Türkiye:2

Maç yazılarını geç yazmak bazen çok daha objektif bir yoruma neden olabiliyor. Bir de kendi ülkenizin takımının maçını yazıyorsanız beklemek çok daha iyi zira duygusallığı üzerinizden atmış oluyorsunuz.

Biraz aslında erken yağmur görmüş Formula 1 yarışlarına benziyordu İsviçre-Türkiye maçı. Takımlardan biri yavaş gitme pahasına yağmur lastikleriyle sahaya çıkarken, diğeri hiçbir problem yokmuş gibi kuru zemin lastikleriyle sahadayıdı. Portekiz karşısında top tutamamakla suçlanan takıma Gökdeniz, Tümer, Arda gibi ayağında top tutabilen isimleri eklemişti Sinyor Terim. Lakin ilk yarı ayakta top tutmanın kabus olduğu bir zeminde oynanınca kabus bir devre izlemiş olduk. 32. dakikada Hakan Yakın'ın golüyle de ev sahibi 1-0 öne geçti. Yani kuru hava lastikleri yağmur altında hızı düşürüp gerilerde kalmasına neden oldu.

İkinci yarıya yağmur lastikeleri ile çıktı Fatih Terim. Gökdeniz'in yerine Mehmet Topal, Tümer'in yerine Semih oyundaydı. Ben açıkçası ikinci yarının en az yarısında da oynanan futbolun iyi olduğunu düşünmüyorum. Son bölümdeki topa sahip olmanın da ilerisi için çok büyük bir faydasının olacağını da sanmıyorum. Zira bu dönemde de goller dahil hiçbir organize, çalışılmış atak yapıldığına şahit olmadık. Elbetteki oyuncu kalitesi olarak karşınızdaki rakipten çok daha üstünsünüz ve o oyuncular biraz kıpırdadıklarında maçı çevirmeniz gayet muhtemeldir ancak Çek Cumhuriyeti karşısında bundan fazlasını yapmamız gerekir. Yine de herşeye rağmen maçın son bölümünde oynayan kadro - Hamit'in yeri dışında - ideal kadrodur diye düşünüyorum. Bu kadroda tek forvet oynayabileceğimiz bir forvet oyuncusu yok bence.

İsviçre'yi tebrik etmek lazım. Bir evsahibi olarak kupanın sehir zevkine katkılarından dolayı. Açıkçası bundan sonraki tüm kupaları evlerinden izlerler görüşüne de katılmıyorum. Özellikle kanatları hakikaten başarılı bir takım. Benim açımdan Yunanistan'ı izlemektense İsviçre'yi izlemek çok daha keyiflidir.

12.06.2008

Çek Cumhuriyeti: 1 Portekiz:3

Açılış grubunun ikinci karşılaşmaları Çek Cumhuriyeti-Portekiz karşılaşması ile açıldı. Portekiz Deco, Cristiano Ronaldo ve Quaresma'nın golleriyle 3-1'le Çek Cumhuriyeti'ni geçti ve ikinci turu garantiledi.

Maça iki takım da tek forve ile çıktı ama tabi Portekiz'in ofansif orta sahaları ile tam bir hücum takımı olduğunu bir kez daha gösterdi. Kaleyi bulan tam 11 şutları var maç sonunda. Ve topa sahip olma oranında maç genelinde %59 üstünler. Gerçekten de bu grubun üstünde bir takım olduklarını ispat ettiler. İsviçre karşılaşmasında bazı yıldızları dinlendirmeleri muhtemel ama en azından beraberlik isteyeceklerdir zira karşılarında hemen Almanya'yı bulmak istemeyeceklerdir.

Çek Cumhuriyeti uzun yıllardır ilk kez bu kadar sıradan bir görüntü veriyor. Sionko dışında pırıltı veren bir oyuncuları hakikaten yok. Rosicky'yi bu kadar arayacaklarını sanmıyordum ama bizim için bir umut oldular. Baros tabi çok tehlikeli bir oyuncu. Portekiz karşısında da ilk maçtan daha iyiydiler. Fizik üstünlüklerini dengeleyebilirsek eğer kazanmamız çok zor değil.

11.06.2008

Final - Round III

Final serisinin 3. karşılaşması da sonuçlandı ve seriye heyecan geldi. Lakers kendi evinde avantajını kullandı ve durumu 2-1'e getirdi.

Son periyot dışında başa baş giden bir karşılaşmaydı aslında. İlk periyot sonunda tam bir berberlik varken, ikinci periyotta Lakers, üçüncü periyotta Celtics daha iyiydi. Son periyottaki Lakers üstünlüğü galibiyeti Los Angeles takımına getirdi. Gitti denilen şampiyonluk böylece geri gelmiş oldu.

Celtics'de Garnett 13 sayı, 12 rebound ile oynarken, Allen 25 sayıyla oynadı. Paul Pierce'ın performanındaki düşüş Celtics'in yenilgisinde en büyük nedendi. 6 sayı 6 rebound ile oynadı yıldız oyuncu.

Lakers'da 36 sayı 7 rebound ile oynayan Kobe yine takımını galibiyete taşırken yanındaki büyük katkı Vujacic'den geldi. 20 sayı, 4 rebound gerçekten de benchten gelen biri için etkileyici bir performans. Odom 4, Fisher 6 ve Gasol 9 sayı ile oynadılar. İlk 5 oyuncularının iç sahada bu kadar kötü bir performans ile oynaması Lakers için kaygı verici. Galibiyet için bu kadarı yeterli oldu ama şampiyonluk için fazlasına ihtiyaçları var.

Yunanistan:0 İsveç:2

Son şampiyonun fiyakası bozuldu. Bazıları tarafından hala şampiyonluk adayı olarak gösterilen Yunanistan kupaya 2-0'lık İsveç yenilgisi ile başladı.

Kaybedenden başlamak gerekirse şahsi kanaatim sahaya 5-4-1 dizilişi ile başlayan bir takım zaten mümkünse en kısa yoldan elensin derim. Defans elbette ki takımların en hassas bölgesi. Hollanda-İtalya maçından bahsederken bile konu defans problemleri oluyor. Ama 5-4-1 benim için kabul edilebilecek bir saha dizilişi değil ve bir daha da uluslararası arenada bu sistemin başarılı olmasını istemiyorum. Artık kadro olarak da yaşlanıyorlar, kupanın en yüksek yaş ortalamasına sahip kadrolarından biri. Rusya karşısında şansları olabilir ama İspanya karşısında zor gibi görünüyor. Tabi hiç belli olmaz Euro 2004'de oldukları gibi oyunu imkansızlaştırıp bir golle birşeyler yapabilirler.

İsveç dün maça iyi başladı aslında ama oyuna hükmetmek adına daha sonra geriye düştüler. Tabi kadrolarında İbrahimoviç gibi olmadık zamanlarda bireysel hareketlerle sonuca gidip maçın gidişatını değiştirebilecek oyuncular var. Bu yüzden gol yemedikleri sürece her an kazanabilirler. Dün de böyle oldu zaten. Ama ne kadar böyle giderler bilinmez.